6 Mart 2012 Salı

BİR YALNIZLIK HİKAYESİ



Dışarıda yağmur tüm pislikleri temizlemekte, gökyüzü parçalanırcasına gürlemekte, rüzgar yurdun sessiz koridorlarında ıslık çalarak küstahça dolaşmaktayken, hikayemizin tek ve ana karakteri, bütün gece boyunca bu senfoni eşliğinde, sessiz ve karanlık odasında, masa lambasının silik sarı ışığında, içindeki endişeyi (açıkçası korkuyu) bastırmaya çalışarak kitabını okudu. Arada karşı pencereden de ona bakmakta olan biri olduğunu hayal ederek pencereden dışarı bakıp, lambaların ışığından yağmurun ve rüzgarın şiddetini kestirmeye çalışıyor, her şeyin normal olduğuna emin olduğunda da kitabını okumaya devam ediyordu. Sonunda güneş doğmadan hemen önce, artık göz kapakları iyice ağırlaştığında derin ve huzursuz bir uykuya daldı. Uzun zamandır gözlerini katıksız mutluluk ve huzurla kapayıp uykuya daldığı olmamıştı. Yaptığı her şey gibi uyku da bir zorunluluk halini almış, huzur verici, dinlendirici, rahatlatıcı gibi özelliklerini yitirmişti. Oysa eskiden uyumaktan, doyasıya uyumaktan ne kadar da keyif alırdı. Hatta kimileri onun uykuyu bu kadar sevmesinin doğru olmadığını, hayatı kaçırdığını söylerdi ama o, ne zaman uzun uzun uyuyabilip, ne zaman kısa bir uykuyla yetinmesi gerektiğini çok iyi bildiğini düşünür ve kısacık olduğu zamanlarda bile uykusunun tadını çıkarırdı.
Yine saatlerce kitap okuduğu, ama bu kez sessiz, bir gecenin sabahında (bu kez kitabı bitirebileceğini düşünüp, güneşin doğuşuna aldırmamıştı) uyumaya kadar verdiğinde, gecenin sessizliği ve karanlığı için geç, yeni gün için çok erken bir saatti. Bu aydınlık ve gürültülü saatler boyunca uyumaya çalışarak çektiği işkencenin ardından, sabah on buçukta nihayet uykuya dalabildi. Akşam üstü bu diğerlerinin bir benzeri olan güne uyandığında ne heyecan ne keder  hiçbir şey hissetmiyordu. Artık neredeyse mekanikleşmiş hareketlerle hazırlanıp dışarı çıktı, döndüğündeyse bütün gece bitiremediği kitabını bitirdi. İlginç olmayan bir şekilde, kitabın sonunda da şaşırtıcı bir şey yoktu.
Akşam, ne yesem diye gönül gezdirirken (canı bir şey istiyordu ama ne?), birden fark ettiği şeyin çarpıcılığıyla adeta sarsıldı. Canının istediği şey sadece biraz şefkatti, başını yaslayacağı sıcak bir omuz. Ve beklenmedik bir şekilde, yalnızlığa alıştığını şaşkınlıkla fark ederek, iyi ya da kötü hiçbir şey hissetmeden, rutinine döndü.