Dışarıda yağmur tüm pislikleri temizlemekte, gökyüzü
parçalanırcasına gürlemekte, rüzgar yurdun sessiz koridorlarında ıslık çalarak
küstahça dolaşmaktayken, hikayemizin tek ve ana karakteri, bütün gece boyunca
bu senfoni eşliğinde, sessiz ve karanlık odasında, masa lambasının silik sarı
ışığında, içindeki endişeyi (açıkçası korkuyu) bastırmaya çalışarak kitabını
okudu. Arada karşı pencereden de ona bakmakta olan biri olduğunu hayal ederek pencereden
dışarı bakıp, lambaların ışığından yağmurun ve rüzgarın şiddetini kestirmeye
çalışıyor, her şeyin normal olduğuna emin olduğunda da kitabını okumaya devam
ediyordu. Sonunda güneş doğmadan hemen önce, artık göz kapakları iyice
ağırlaştığında derin ve huzursuz bir uykuya daldı. Uzun zamandır gözlerini
katıksız mutluluk ve huzurla kapayıp uykuya daldığı olmamıştı. Yaptığı her şey
gibi uyku da bir zorunluluk halini almış, huzur verici, dinlendirici,
rahatlatıcı gibi özelliklerini yitirmişti. Oysa eskiden uyumaktan, doyasıya
uyumaktan ne kadar da keyif alırdı. Hatta kimileri onun uykuyu bu kadar
sevmesinin doğru olmadığını, hayatı kaçırdığını söylerdi ama o, ne zaman uzun
uzun uyuyabilip, ne zaman kısa bir uykuyla yetinmesi gerektiğini çok iyi
bildiğini düşünür ve kısacık olduğu zamanlarda bile uykusunun tadını çıkarırdı.
Yine saatlerce kitap okuduğu, ama bu kez sessiz, bir gecenin
sabahında (bu kez kitabı bitirebileceğini düşünüp, güneşin doğuşuna
aldırmamıştı) uyumaya kadar verdiğinde, gecenin sessizliği ve karanlığı için
geç, yeni gün için çok erken bir saatti. Bu aydınlık ve gürültülü saatler
boyunca uyumaya çalışarak çektiği işkencenin ardından, sabah on buçukta nihayet
uykuya dalabildi. Akşam üstü bu diğerlerinin bir benzeri olan güne uyandığında
ne heyecan ne keder hiçbir şey
hissetmiyordu. Artık neredeyse mekanikleşmiş hareketlerle hazırlanıp dışarı
çıktı, döndüğündeyse bütün gece bitiremediği kitabını bitirdi. İlginç olmayan
bir şekilde, kitabın sonunda da şaşırtıcı bir şey yoktu.
Akşam, ne yesem diye gönül gezdirirken (canı bir şey
istiyordu ama ne?), birden fark ettiği şeyin çarpıcılığıyla adeta sarsıldı.
Canının istediği şey sadece biraz şefkatti, başını yaslayacağı sıcak bir omuz. Ve
beklenmedik bir şekilde, yalnızlığa alıştığını şaşkınlıkla fark ederek, iyi ya
da kötü hiçbir şey hissetmeden, rutinine döndü.