25 Eylül 2012 Salı

Kutuplar arası epey yol katettim

Bir uç noktadan diğer bir uç noktaya yaptığım yolculuğu anlattığım yazıma bir düzeltme olarak ekliyorum bu yazıyı.
...

Bir uç noktadan diğer bir uç noktaya yaptığım yolculuğun ardında gizlenen sebep meğer iki uçlu duygudurum bozukluğu imiş (bipolar bozukluk da deniyor). Herkesi şaşırtacak derecede kolay ve ani kararlar verdiğim dönem apaçık bir manik atak dönemiymiş. Bilin de özenmeyin, hiç iyi birşey değil aslında bu manik dönem, kimilerine çok özenilesi bir kafa gibi görünse de, sonradan o dönemde verilen kararların sonuçlarıyla cebelleşmek zorunda kalıyor insan. Misal şu an ben. Bu da tekrar depresyonu getiriyor. Bu yüzden manik depresif de deniliyor zaten bu hastalığa. Hadi depresyonu anladık da manik döneme girilmesinin sebebi ne derseniz, hocam ben araştırdım :)), bu hastalık genetik kökenli ve beyinde bazı kimyasalların dengesizliğinden kaynaklandığı düşünülüyor. Tedavi edilmezse mani ve depresyon dönemleri sıklaşıyor. Ben kendimde bu hastalığın olduğu kanaatine vardığım günün ertesi günü psikiyatra gittim ve tedavime başladım (ek bilgi: ilaçsız tedavi edilemiyormuş).
Şimdi herşey çözümlendi kafamda. Nasıl bu kadar çabuk değişmişti fikirlerim, nasıl bu kadar inanabiliyor ve çevremdekileri de kendi inandığım şeylere inandırabiliyordum, inandığım şeyin peşinden yürüyor da yürüyordum. 
İnanılmaz bir enerjim vardı, gün boyu yürüyerek atmaya çalışıyordum. Aslında yürüdüğüm yollar değildi sanki, ayaklarımın altından kayıp gidiyordu dünya, ben uçuyordum. Bir yanda defterler, kitaplar, bilgisayar, tv... Hepsiyle de ilgileniyordum.  Az yiyor, az uyuyor, çok konuşuyor, sürekli yazıyor, pek çok şeyle ilgileniyordum. Bir ara, ki muhtemelen en ağır dönemiydi, halüsinasyonlar bile gördüm.Tamamen kendi kurduğum dünyada yaşıyordum ve sadece istemem yeterliydi başarmak için, herşey mümkündü. Şimdi düşünüyorum da resmen uçmuştum, başka bir dünyada yaşıyordum, öyle bir dünya ki, herşey toz pembe, herşey çok güzel, aldığım her nefes değerli, her an önemli, ağaçlar, yapraklar, deniz, gökyüzü mükemmeldi. Bu yüzden hala çekici geliyorsa bana bile, size de öyle gelebilir. Her konuda dibe batmış durumdayken bile mutlu olmak, umursamamak güzel geliyorsa size, varın siz öyle deyin.
Sonra zamanla normale döndüm. Zaman herşeyin ilacıymış dedim, devam ettim.
Bir gün bir yazı okudum, içinde bipolar kelimesi geçen. Meraklıyım ya açtım baktım ne menem bişeymiş bu diye. İşte o gece çok kötü bir geceydi benim için, aklımdaki soruların hepsi bir anda cevaplanıvermişti, bu iyiydi. Ama hep böyle mi olacaktı, bir depresyon bir mani. Telaşlandım. Korktum. Ağladım. Niye ben diye üzüldüm. Sonra doktora gittim. Kabullendim.
 Soy ağacımıza şöyle bir baktım, kalıtımsal olan bu durumumda şaşılacak hiç birşey yoktu. Daha kötüsü de olabilirdi dedim, yoluma devam ettim.

24 Eylül 2012 Pazartesi

...

Bir depresyonun erken uyarı semptomlarını yaşadığım şu dönemde, hayat benim için oldukça zor ilerliyor. Aklımda yarım kalmış milyonlarca iş, içimde yaşayamadıklarım, hayallerim fazlaca birikti. Hiçbir şeye zamanım yok ama hiçbir şey yaptığım da yok. Hayat gözlerimin önünde, beni de içine katıp, akıp gidiyor. Zaman, asla izin vermiyor tüm hayallerin gerçek olmasına. Ve ben başka şeyler planlarken, başıma gelenlerden ibaret oluyor hayat.*
Kenarlardaki çalılara tutunmaya çalışıyorum bazen ama tutunabileceğim bir çalı da yok gibi geliyor. Zaten kelimesini de çok fazla kullanmaya başladım ki bu herşeyin üstüste gelmesinin bir sonucu biliyorum.
Çırpındıkça gömülmek istemiyorum.
.
.
.