30 Ocak 2012 Pazartesi

Deliler!

Çevreme bakınca herkes deli gibi görünüyor gözüme. Herkeste var biraz sanki delilik, kiminde gizli, içten içe, kimi dışa vuruyor avaz avaz, deliliğinin farkında bile olmadan. Bir de akıllı deliler var ki onlardan korkulur. Bunu okuyan akıllı delilere sesleniyorum, hepimiz az biraz deliyiz. Evet, kabul edin ki öyleyiz. Çevrenize bir bakın, herkes işinde gücünce. Devlete kapağı bir atarsak yırttık diyorlar, bir daha sırtımız yere gelmez. Herkes okuyup adam olmaya çalışıyor, üniversiteyi tabiri caizse mal gibi yaşayıp başarılı bir şekilde tamamlayan birçok akıllı insan gördüm mesela, ama çok güzel bir üniversite hayatı yaşayıp okulu uzatan deliler de çok gördüm! Aklı başında insan, adam gibi okulunu okur, staj filan yapar, yani üniversite bitince hemen işe girebilsin diye ne gerekiyorsa işte. Mezun olur, işe girer, evlilik planlar, evlenir, çocuk yapar. Bu insanın 25'inden sonra yapacak farklı bir şeyi kalmamıştır artık, herkesin gözünde de 1 numaradır. 'Bak gördün mü bilmem kimin kızı-oğlunun çocuğu bile var' dır artık.
Sen ne yapıyorsun? Hayallerinin peşinden mi koşuyorsun? Kendi çabalarınla bir şeyler başarmaya mı çalışıyorsun? Boşuna uğraşma 40'ına kadar zaten başarısız olarak addedileceksin, sonrasında da belki birkaç kişi fark edecek aslında bu hayatı senin yaşadığını ve onların düşündüğünün aksine aslında başarılı olduğunu. Ve evet siz zaten başkalarının ne söylediğini umursamıyorsunuz değil mi? Biliyorum. Sadece söylemek istedim.

28 Ocak 2012 Cumartesi

#Bence Yalnızlık


Bir yerden başlamak gerek, zira boşa geçiyor zaman... Düşünme aşamasındayım, bu bir Fotoğraf Günlüğüne de dönüşebilir ileride, sadece bir başlangıç yapılmış olarak kalacak bir süre.
Bu gece yalnızlar coştu, Türkiye yalnızlık konuştu...Kimisi yalnızlık özgürlüktür dedi, kimisi istemem ben böyle hüzünlü bir özgürlük... 
Bence yalnızlık adım adım psikopatlığa yaklaşmaktır. En azından bende aşama aşama görülen belirtiler bunlar oldu. Bir sahne var aklımda, bütün gece ders çalışmaya çalışılarak yani procrastination (kaytarma-erteleme) ile geçirilir, sabaha varılır, uyunur, öğlen kalkılır, iki çeşit köfte vardır zaten dolapta sadece ve bir de mayonez yanında. Her sabah birkaç tanesi kızartılır, hep aynı tabak ve yanına mayonez sıkılır, bir şeyler izlerken köfteler yenir, sonra bulaşık yıkanır. Gün ve gece bir öncekinin aynıdır, sabah aynı tava, aynı sarı tabak, aynı sahne. Ertesi gün yine aynı. Evden sadece ekmek almak için veya köfte bittiyse çıkılır, saç baş dağınık, gözler şiş halde, pijamalarla... Yapmak istenilen çok şey vardır, hepsi ertelenir, hiç birşey yapılamaz, yapılması gereken şey de bu orduya dahildir... Sonra bu dönem geçer, şöyle bir dönem gelir. Her şeyi yapmak için zaman vardır fakat kişi kendinde bu gücü bulamaz, bir uyuşukluk baş gösterir. Canın hiç bir şey yapmak istemezken aklından şu geçmektedir; 'Ulen şu boş zaman benim istediğimde elime geçecekti kiii...' Ama hiçbir zaman öyle olmaz. Sonunda her şey biter, herkes gider, kalırsın tek başına yine, bu kez gerçekten yalnızsındır. Kafaya koyarsın, bu sefer tadını çıkaracaksındır yalnızlığın, zaman geçer, sınırsız seçenek vardır hangisini seçeceğini bilemediğin, bir süre sırayla, hangisini keyfin istiyorsa yaparsın, bir zaman sonra artık hiç bir şey yapmak istemez hale gelirsin ki burada depresyon başlıyor demektir. O zamanlar bir psikoloğa gitsem iyi olur dersin. Her gün yatağının başucuna o okumayı çok istediğin kitaplar, yazmayı çok isteyerek aldığın güzel defterler konulur, elde laptop, önünde sınırsız internet yani dünya parmaklarının ucundadır, karşında da TV. Bir sürü kitaba başlar bırakırsın, içinden yazmak gelmez başlayıp bırakmaktansa başlamazsın, o koskocaman sınırsız dünya birkaç siteye girip göz atmakla bitmiş gibi gelir, Tv izlemeyi zaten çoktan bırakmışsındır. İnsanların arayıp da bulamadığı şeye sahipsindir ama sıkılırsın. Bu zamanlarda uzun uzun duş almak iyi gelir bir süre sonra o da sıkar. Yüzüme bakım yapayım dersin o da birkaç gün sürer en fazla. Şu herkesin 'istenmeyen tüy' olarak adlandırmaktan hoşlandığı ve hep nefret ettiğin tüylerinle barışık yaşamaya başlarsın bir süre sonra... A aaa bir de bakmışsın dişlerini bile fırçalamak istemiyorsun artık. Kimseyi aramak istemiyorsun, aranmak istemiyorsundur, telefonlar kapatılır, dostlarını bile görmek, konuşmak istemezsin. Doktor bana ne yapacak ki demeye başlarsın, bana kimse yardım edemez. İşte bu noktada sanırım kafayı yemeye başlamış olunuyor. Bakkaldan hep aynı şeyleri alıyorsun, sevdiğin ve sevmediğin şeyler sabit ki obsesiflik başlamıştır. Yalnızlığına dokunuldu mu ürperirsin, kalabalık ürpertici ve yorucu olmaya başlar senin için ki agorafobi yoldadır. Kendini umutsuz ve başarısız hissetmektesindir. Sonunda ÇARESİZ de hisseder takılıp kalırsın bir yerde. Koskocaman dünyada, dünyanın küçücük bir köşesinde, dört duvar arasında...
Evet, çok psikolojik oldu bu yazı, ama en başta demiştim, bence yalnızlık adım adım psikopatlığa yaklaşmaktır diye:)