17 Şubat 2017 Cuma

CEM ADRİAN'a MEKTUP...

Sene 2006...

Terkettiğim şehrimde, bir öğrenci yurdu kantininde, gecenin bir yarısı uykusu kaçmış birkaç dertli veya dertsiz kızla birlikte çekirdekler çitlenip televizyon izlenirken, yeni yeni keşfedilmekte olan bir yetenek çıkar ekranda ve şarkısını söylemeye başlar.. Aşk bu gece şehri terk etti..
İşte o geceden bu geceye kadar hayatımın pek çok gecesine eşlik etti Cem Adrian. Genelde yalnız ve depresif gecelerime diyebiliriz. Bazense birlikte ama yalnız olduğum zamanlarıma..
Kimi zaman albümün çıkışını heyecanla beklediğim, kimi zamansa aylar sonra haberimin olduğu bir sürü albüm.. Her albüm onun için olduğu gibi benim için de bir dönemi yansıtıyor. O dönemi o şarkılarla hatırlıyorum...

İlk albüm, hazırlık sınıfı günlerim:) Hayatımın en pervasız en mutlu zamanları. Defalarca, defalarca başa alıp dinlediğim 'ben geldim'.. Hayranlıkla dinlediğim 'Aşk bu gece şehri terk etti.' Bu şarkıdaki şehir de tekettiğim şehir, Zonguldak'tır benim için. 'kal' duymayı bekledi, 'git' duymayı değil de..En sevdiğim sözü. Albümün geneli gibi iç karartıcı olsa da sevdiğim diğer şarkılar; düğüm, sessizce, kar, yalnız da ayağa kalkabilirim, yağmur, sonbahar. Hiçbirini diğerinden ayırt edemem, hepsi evlatlarım gibi ama merdivenler şehri Zonguldak için, 'Merdivenler'den daha uygun bi şarkı olamaz. 'Sonu gelmez masalların puslu şehri'...Gerçekten de her ne kadar geride bırakılsa da asla bitmeyen masalların puslu şehri oldu benim için Zonguldak, asla unutamadığım, unutmadığım..

Sonra Emir.. 'Tanrının Elleri' ile umut doldu içim. Şarkının ortasındaki sessiz şiiri defalarca başa alıp dinledim 've gözyaşların değer avuçlarıma, ağlama'... bu albümün çıktığı sene ve sonrasında iki konserine de gitmiştim  ama bu albümü en çok 2011-2012 de 'kayıp çocuk masalları' ile birlikte dinledim. Yine yurtta ama bu kez tek kişilik odada kalıyordum, hayatımda hiç olmadığım kadar yalnız ve bir döneminde ise derin bir depresyondaydım. Gece kapkaranlık ve ben tek başıma yatağımda büzülmüş yatarken kulağımda bir tek onun sesi vardı. Her bir şarkının her bir sözünü düşünerek dinliyor, adeta özümsüyordum. Yine de değerini son zamanlarda daha iyi anladığım 'anladım', 'ıslak kelebek' ve son günlerde en çok dinlediğim ve bu yazıyı yazmama vesile olan 'sen benim'...

'Siyah bir veda öpücüğü' albümünü Siyah öpücüklü olanlardan alabilmek için adeta koşarak gidip aldığımı hatırlıyorum:) hala duruyor, çok çok güzel düşülmüş bir hatıra olarak kaldı bir köşede. Arada çıkarılıp bakılan, düşüncelere dalınan.. Albüm her zamanki gibi harikaydı..

'Şeker prens ve tuz kral' ile 'Sana Bunları Hiç Bilmediğin Bir Yerden Yazıyorum' ve diğerlerini dinlediğimde ise artık Ankara'ya dönmüştüm. Gri, puslu, yalnızlık şehri Zonguldak'tan sonra bir başka yalnızlık şehrine gelmiştim. Artık sorumluluklarım vardı, çalışmak zorundaydım, iş hayatına atılmıştım. Her gün birbirinin aynı, hafta içi gündüz iş, akşam dinlenme, hafta sonu ise hafta içi ertelenen işleri halletme koşturmacasına girmiştim. Hala da öyle devam ediyor, bir şekilde bu rutinden çıkmaya çalışıyorum, umarım başarılı olabilirim.

Şunu söylemeliyim ki, Cem Adrian hayatımın her dönemine eşlik etmiş, çok değerli bir sanatçıdır. İyi ki vardır, boşluğu doldurulamazdır.

Teşekkürler Cem Adrian, herşey için ve yalnızlığımı paylaştığın için.