26 Kasım 2019 Salı

İlaç yüklenmesi ve geçiş dönemi birleşince altüst olan sistem, neyse ki yavaş yavaş normale dönmeye başladı. Biraz biraz işimi yapabiliyorum en azından ve bol bol kitap okuyorum. 3 kitabı aynı anda okuyorum, çünkü hepsinin ayrı ayrı bana ne söyleyeceğini merak ediyorum. Kendi içime yaptığım yolculukta, yalnız değilim, kendimleyim ve kitaplarla...

Zamanla sen de bana hak vereceksin demişti. Okudukça onu daha iyi anlıyorum. Ve anladıkça ondan bir adım daha uzaklaşıyorum. Çünkü anladıkça umudum azalıyor. Anladıkça daha imkansız görünmeye başlıyor her şey...

23 Kasım 2019 Cumartesi

Sevmeyi Öğrenmek

Bu yazım sana, umarım okuyorsundur. İyi ki hayatıma girdin. Bana gönderdiğin o ilk şarkıdan beri hayatımda pek çok şeyi sorgulamamı, düşünmemi ve en sonunda harekete geçmemi sağladın. Sen dürtmeseydin belki o bataklıktan çıkmam çok daha uzun sürecekti. Gerçekten de senin bir var oluş amacın var, insanların hayatlarına küçük sihirli dokunuşlar yapmak.

Yüzünü dökme küçük kız
Yaşamın anlamını bul
Sonra dinle kendini
Yolunu bil
Her siyahın bir beyazı
Gecelerin gündüzü de vardır
Her tutsağın bir kaçışı
Uykunun uyanışı da vardır.

Daha beni hiç tanımadan bu şarkıyı göndermen, sonrasında yaptığımız konuşmalar, hepsi, hepsi çok değerliydi, çok anlamlıydı. Seni bu kadar kısa sürede nasıl bu kadar sevdim, nasıl böyle güvendim diye şaşırıyorum bazen kendime. Belki de beni olduğum gibi kabul edip, sevip, her koşulda desteklemen ve beni hep ilerlemem yönünde cesaretlendirmen ve daha bir sürü şey vardı sende sevdiğim. Bir keresinde balkonda sen her zamanki yerinde oturup sigaranı içerken ben de ayakta yanındaydım, saçlarını okşuyordum ve saçlarını çok sevdiğimi söylemiştim. Bu günlerde hep o sahne geliyor gözümün önüne. İkimize dışarıdan üçüncü bir gözden bakıyorum, ne kadar da mutluyuz. Ben sana dış görünüşünü değil ben SENi seviyorum diyorum, senin yüzünde yine o çocuksu utangaç ifade beliriyor ve ben sana sarılıyorum. Acaba o anda senin aklından ne geçiyor?

Bundan sonra ne olacak biliyor musun? Ben yapmam gerekenleri yapacağım ve beni görmek istediğin o noktaya geleceğim. Ve bunu kendim için yapacağım. Yola çıktım bir kere. Keşke bu yolculuğumda yanımda olabilseydin. Bunu gerçekten çok istemiştim. Çünkü yaşam sandığımız kadar uzun değil ve biz zaten yeterince geç karşılaştık. Ama olmamayı tercih ettin. Çünkü bu benim için yalnız yürünmesi gereken bir yol. Önce sevmeyi, sevmenin ne demek olduğunu ve nasıl sevileceğini öğrenmem gerek. Önce kendimi sevmem gerek. 

21 Kasım 2019 Perşembe

Bu blog iyice bir duygu-durum günlüğüne dönüşmeye başladı. Hastalık uzun zamandır nüksetmiyordu, tam ilaçları azaltmayı konuştuğumuz bir dönemde bu hale gelmem beni ayrı bir etkiledi. Bir iki gündür daha iyi gibiydim, hah dedim toparlıyorum, derken bugün başa sardık, gün boyu berbat hissettim, gece de yine o nefret ettiğim iç sıkıntısı ve ağlama krizi geldi. Bir duş aldım. Yapabileceğim başka birşey yok, geçmesini beklemekten başka. Ne elime bir kitap alabiliyorum, ne işime elim gidiyor, sadece nefes almak, yani sadece yaşamanın bile çok zor geldiği anlar oluyor. Bunların yaşadıklarımla bir ilgisi var mı bilmiyorum, elbette hala üzgünüm, özlüyorum, onu düşünmeden geçirdiğim bir gün bile yok. Ama bu atak belki o hayatımda olduğunda da yaşanacaktı. Belki de tetikledi, bilemiyorum. Sadece bir an önce geçmesini diliyorum. Bunun için yapmam gereken şeyleri de biliyorum ama her zaman yapamıyorum. Hayata dair, geleceğe dair umudum tükenmiş değil, sadece hastalık şu an elimi kolumu bağlıyor. Mücadele isteğimi elimden alıyor. Beni yine korkularla başbaşa bırakıyor. 
Rüyamda delirdiğimi gördüm. Babamla tartışıp, elimdeki herşeyi duvarlara ve pencerelere fırlatıp, tüm camları kırıyordum. Sonra çekip gidiyordum. Çırılçıplak, üstümde sadece bir kürk manto vardı, saçlarımı kazımıştım. Beş kuruşsuz, avare gibi dolanıyordum. Bir bara girdim, orda tanıdıklar vardı, kaçmam gerekiyordu, ona gitmek istedim (aslında sığınmak) ama çok uzaktı ve taksi param da yoktu. Yanımdaki gençler bana para verdiler. O sırada uyandım.
Uyandıktan sonra bir süre ağladım, etkisinden çıkamadım. Galiba en büyük korkularımdan biri, bir gün böylesine kontrolü kaybetmek. Bunu daha önce psikoloğumla da konuşmuştum. Bu rüyayı unutmamak için buraya yazıyorum. Çünkü rüyaların aslında bilinç dışının bir yansıması olduğunu biliyorum.

17 Kasım 2019 Pazar

Hissizleşiyorum günden güne. Yaşayan ama hissetmeyen bir bedene dönüştüm sanki. İlaçlar sanki beynimde bir yerleri bloke etti. Ruh gibi dolaşıyorum etrafta desem yeridir. Ama buna rağmen beynim hiç durmadan düşünmeye ve kafamın içinde bi ses hiç susmadan konuşmaya devam ediyor. Aslında konuşurken yazıyorum. Yani yazacaklarımı düşünüyorum gibi birşey. Bu, yaşamayan biri için anlaması zor ve belki de imkansız bi durum. Şu an hissettiğim tek şey hastalığın pençesinde kıvrandığım. Bir bataktan çıkmaya çalışırken başka bir batağa saplandım. Bahsettiğim iç sıkıntılarından kaynaklı ağlama krizleri de yavaştan kendini göstermeye başladı. Kriz dediysem, durduk yere, sebepsiz ağlama isteğini kastediyorum.
Düşünüyorum, düşünüyorum... bir yere varmayan, manasız düşünceler... ama kendime engel olamıyorum. Bu durumun içinden çıkmak istiyorum. Bu gerçekten tam bi işkence, yaşayan için. Sinirlerime hakim olamıyorum, en yakın arkadaşlarımla bile tartıştım. İyice yalnız hissetmeye başladım.
Aslında son zamanlarda kafa yorduğum bi konu vardı. Yalnızlık ve tek başınalık üzerine. Kendini seven insan kendisiyle vakit geçirmekten de hoşlanır. Ben kendimle vakit geçirmekten hoşlanıyorum. Düşüncelere dalmak da hoşuma gidiyor, bir yere varsa da varmasa da. Keyif alıyorum bu durumdan. Ama şu an hastalığın hassasiyetinden olsa gerek, yaslanacak bir omuza, o omuza ihtiyacım olduğunu hissediyorum. Özellikle bu akşam. Başımın okşanmasına, şefkate... sevgiye... bir gece ansızın gitsem yine, elimde mor çiçeklerle, beni nasıl karşılar acaba?
Bu blog bir anlamda kendimle, bir anlamda da hala onunla bağ kurma biçimim haline geldi. Peki o bana kendini, duygularını açmazken, ben neden tüm duygularımı açıyorum, tüm çıplaklığımla karşısındayım?
Bu blogun ismini değiştirmeyi düşünüyorum, bir süre daha böyle kalacak sonra ben yazmaya devam edeceğim ama artık onun okumayacağını bilerek yazacağım.

16 Kasım 2019 Cumartesi

Bu aralar kafam kazan gibi. Toparlayamıyorum, binbir düşünce gelip geçiyor sürekli, durduramıyorum. Blogun başlığında bu yüzden fikir uçuşmalarım yazıyor ya zaten! Hastalığımda uzun zamandır dalgalanma olmuyordu. Olsa bile ilaçları değiştirmeye gerek kalmadan kontrol edebiliyordum. Hatta geçenlerde doktorumla, belki de ilaçları tamamen olmasa da büyük çoğunluğunu bırakabileceğimi konuşmuştuk. Ama  belki mevsim geçişinden, belki yaşadıklarımdan, belki hepsi etkiledi bilemiyorum, şu an bir geçiş dönemi yaşıyorum. İlaçlarımın dozu arttı ve yeni ilaç eklendi. Tabii kafamın bi dünya olmasında ilaçların payı da az değil. O geçiş dönemlerinde hissettiğim, iç sıkılmaları, hiçbir yere sığamamalar, ortamların basması, daralma hissi ... nasıl tarif etsem bilemiyorum.. buna eşlik eden sinir ve öfke patlamaları. Neyse ki çevremde beni ben olduğum için seven insanların varlığı bu konuda beni rahatlatıyor. Beni her koşulda seveceklerini biliyorum.
Duygu durumum böyleyken ben de kendimi işime verdim. En azından bana iyi gelen birşey var, üretmek. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorum. Fonda çalan güzel hafif müzikler eşliğinde, ellerim nakış işlerken, beynim de hiç durmadan konuşuyor.. artık bir çözüm bulmak ya da neden aramak için değil. Başka şeyler düşünüyorum. Mesela geçmişi. Çerçevelerdeki eski fotoğraflara gözüm takılıyor. "Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmayacak", geleceği düşünüyorum "Bundan sonra beni neler bekliyor? Hayat karşıma neler çıkaracak? " gibi şeyler.
Bir de bugün şöyle birşey oldu. Çakıl'ı okşarken bir anda ağzımdan "hoşuna mı gittii?" Diye bi cümle çıktı. Ve beni o ortamdan alıp geçmişteki bir hatıraya götürdü. Meğer ne zamandır hiç düşünmemişim bunu diye şaşırdım kendime. Gülen yüzlerimiz ne de çabuk soldu...

15 Kasım 2019 Cuma

Saat 04:30. Bu gece çok uzun bi gece oldu. Bir yandan müzik eşliğinde kendimi işe kaptırmışken, beynim de düşüncelerle doldu taştı. Kimisi ağır geldi, bıraktım, kimisi zordu ama yine de güzeldi. Şairin dediği gibi, seni düşünmek güzel şey... Bir de şu vardı, sen aklım ve kalbim arasında kalan en güzel çaresizliğimsin. Bazen zor gelip, acı verse bile, o acı bile insanın hoşuna gidebiliyor. İnsan sevdiğini düşünürken hep güzel anları hayal ediyor. Kafanın içinde, onunla sarılıp hasret gideriyorsun sanki. Senin de hiç başına geldi mi? Dalıp gittiğin oluyor mu? Etrafında olan bitenlere kayıtsız kaldığın, dikkatini veremediğin?

Bu gece kaybettiklerimi ve özlediklerimi düşündüm. Bugün nedense ayrı bir özledim her birini. İçimde yoğun bi özlem duygusu birikti. Böyle şeylere pek inanmam ama son zamanlarda aklımdan geçen herşey başıma geliyo, bu ciddi anlamda çok sık olmaya başlayınca ben de kendimle ve işle ilgili iyi şeyler düşünmeye ve dilemeye başladım. Peki ya bu özlem duygusu, bakalım hayra alamet çıkacak mı? 

1 Kasım 2019 Cuma

Sanki ben orada değil gibiydim, sadece bedenim orada ama ruhum başka bir yerde, onunla vedalaşıyordu. Sanki karşımda konuşan o değil gibiydi. Ya da karşımda sanki bi boşluk vardı. Elimi uzatsam bile dokunamayacaktım. Öyle bir duvar örmüştü ki, sanki yok olmuştu. Biri konuşuyordu ama kim? eskiden ona baktığımda gördüğüm, tüm varlığımla hissettiğim şey değildi baktığım. Başka bir şeye dönüşmüştü. Bu gözler artık farklı bakıyordu.

İki insan ne kadar yakınlaşabilirse o kadar yakınlaştığım biriyle şimdi bir parkta, bir bankta, iki yabancı gibi oturuyor olmak canımı çok acıtıyordu. Bir yandan da içimde onunla vedalaşıyor olduğum için oldukça kötü hissediyordum kendimi. O ise benim o anki ruh halimi, verdiği kararı doğrular nitelikte bulmuştu.

Aramızdaki bağ kopmuştu artık, bir şeyler değişmişti. Geçilemez bir engel koymuştu önüme ve artık ben onu göremiyor, hissedemiyordum.

Eşyaların hiç bir değeri yoktu, onun evinde kalmış olmaları dışında. Bu sadece hala bir bağlantı olması anlamını taşıyordu ve ben o bağlantıya tutunup yeniden hayal kırıklığına uğramak istemiyordum. Bu yüzden kalmamalıydı orada, bu yüzden belki de son kez görüştüğümüzü düşünüyordum, bu yüzden de kötü hissediyordum.

O bikaç gün, içimde onunla vedaştığım günlerdi, gerçekten zordu, zaman geçmek bilmedi ve evet ben başka hiçbir şey yapamadım. O gece kendime dedim ki, uyuyacaksın ve uyandığında yeni bir gün olacak. Gerçekten de öyle olmuştu, ertesi gün uyandığımda yeni bir gündü, artık o yoktu, ben vardım.

Bazen hayata ara vermek istiyor insan, zamanı durdurmak. Sen duruyorsun ama zaman durmuyor, hayat akıp gidiyor. Çamaşırlar, ütüler birikiyor, ev kirleniyor, sorumlulukların kendini hatırlatıyor. Bir şekilde devam etmen gerekiyor istesen de istemesen de. Hep uyumak istiyorsun ama kaçmak istediğin her şeyle yüzleşmen gerekiyor bir noktada. Ve hareket etmeye başladığında aslında o kadar da zor olmadığını görüyorsun.

Bu sefer de başka sorular kafanı kurcalamaya başlıyor. Kendinle başbaşa kaldığında... Neden bundan hoşlanmadığını anlamaya başlıyorsun. Bu senin için büyük bir aydınlanma. Bir yolculuğa çıktığını hissediyorsun. Daha önceden aşina olduğun ama manasını belki tam olarak kavrayamadığın kavramlara bir yolculuk. Daha iyi anladığını fark ediyorsun. Demek bu yüzden yalnız yürünmesi gereken bir yolmuş.

Ve farketmeye başladığın o andan itibaren bu yolculuğun içinde olmak hoşuna gitmeye başlıyor, yalnızlık ve tek başınalık üzerine yapılan bir konuşma geliyor aklına, gülümsüyorsun.

Kendinle yaptığın bir önceki konuşmada farkında olmadan, anlaman gereken bir şeyi anladığını keşfediyorsun. Bu gelişme çok hoşuna gidiyor, doğru yolda olduğunu hissettiriyor.

Bu yolculuğun seni nereye götüreceğini bilmiyorsun ama merak ediyorsun. Belki de tutunman gereken duygu bu merak duygusudur? Belki de varacağın yer değil, yolda olmaktır önemli olan, yolda göreceklerin, yaşayacakların, keşfedeceklerin ve bunların sana katacağı hissettireceği şeyler... sana önceden anlamsız görünen yaşam belki de budur. Belki de bu yüzden her anı kıymetlidir varacağı yerden çok...