25 Aralık 2012 Salı

Siyah elbiseli kadın

Neden bütün hikayeler küçük bir kızla başlar? Ya da kahraman neden hep küçük bir çocuktur? İçimizdeki çocuğun sesini bastıramadığımızdan mıdır? Hala küçük bir çocuk gibi ilgi beklediğimizden mi?
Bu kez bir kadın olsun hikayenin kahramanı, içindeki çocuğu dizginlemeye çalışan. Bir çocuğun aksine, kendini kandırmayı bırakmaya karar vermiş olsun, herkesten farklı düşünüp, farklı yaşamaya, kendi doğrularıyla. İstese de saklayamıyor olsun içindekini, dışa vursun hep. Ben buradayım, buyum desin. Gitsin, ama gelmesin. Hep başlayıp bitsin. Bütün duyguları korkmadan, cesurca yaşamaya alışmış olsun. Aşk, sevinç, coşku, öfke, nefret, hezeyan... Neyi iyi yapıyorsa onu yapıyor olsun, başka bir şey değil. Nerede mutluysa orada olsun, yani sürekli yer değiştirsin.
Bir gün en güzel, en hafif giysisini* giymiş olsun. Siyah bir elbise, üst kısmı vücudunun kıvrımlarını ortaya çıkarırken, alt kısmı aşağıya doğru açılan. Mumlar olsun etrafta, loş bir ışıkta, sarı yüzler yanıp sönsün. Hayatının en güzel, en kötü gününü yaşamış olsun, bir yandan silmeye çalışırken, diğer taraftan unutmamaya çalışacağı.
Vazgeçtim, bir masal kahramanı olsun. Gri bir şehirde, mosmor, solmuş bir çiçek gibi yürüyen. Her adımda umudu azaldıkça, öfkesi artan. Tek renk mor olsun o şehirde, ondan başka renk olmasın. Yok olmak istesin boşlukta, milyonlarca küçük parçaya ayrılıp evrene saçılmak, küçük, parlak, mor yıldızlar gibi yağmak gökten.
Haykırmak istesin, ama ağlamak değil. Yalnız kalmak istesin, ama tamamen değil. Her elini uzattığında yanında, her itişinde uzağında olacak birini arasın hep. Hiçbir şey istemesin çoğu zaman. Bir an pişman olsun, bir an olmasın. Kimse çıkmasın yoluna, yerdeki çalılar gibi ezsin onları. Bir an var ederken birini, bir an yok etsin, dokunsun ve sadece bir duman kalsın geride, başka hiçbir şey değil. Hiç iz kalmasın ardında, geri dönmek istese de yolu bulamasın diye.
Kaybolsun...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder