1 Kasım 2019 Cuma

Sanki ben orada değil gibiydim, sadece bedenim orada ama ruhum başka bir yerde, onunla vedalaşıyordu. Sanki karşımda konuşan o değil gibiydi. Ya da karşımda sanki bi boşluk vardı. Elimi uzatsam bile dokunamayacaktım. Öyle bir duvar örmüştü ki, sanki yok olmuştu. Biri konuşuyordu ama kim? eskiden ona baktığımda gördüğüm, tüm varlığımla hissettiğim şey değildi baktığım. Başka bir şeye dönüşmüştü. Bu gözler artık farklı bakıyordu.

İki insan ne kadar yakınlaşabilirse o kadar yakınlaştığım biriyle şimdi bir parkta, bir bankta, iki yabancı gibi oturuyor olmak canımı çok acıtıyordu. Bir yandan da içimde onunla vedalaşıyor olduğum için oldukça kötü hissediyordum kendimi. O ise benim o anki ruh halimi, verdiği kararı doğrular nitelikte bulmuştu.

Aramızdaki bağ kopmuştu artık, bir şeyler değişmişti. Geçilemez bir engel koymuştu önüme ve artık ben onu göremiyor, hissedemiyordum.

Eşyaların hiç bir değeri yoktu, onun evinde kalmış olmaları dışında. Bu sadece hala bir bağlantı olması anlamını taşıyordu ve ben o bağlantıya tutunup yeniden hayal kırıklığına uğramak istemiyordum. Bu yüzden kalmamalıydı orada, bu yüzden belki de son kez görüştüğümüzü düşünüyordum, bu yüzden de kötü hissediyordum.

O bikaç gün, içimde onunla vedaştığım günlerdi, gerçekten zordu, zaman geçmek bilmedi ve evet ben başka hiçbir şey yapamadım. O gece kendime dedim ki, uyuyacaksın ve uyandığında yeni bir gün olacak. Gerçekten de öyle olmuştu, ertesi gün uyandığımda yeni bir gündü, artık o yoktu, ben vardım.

Bazen hayata ara vermek istiyor insan, zamanı durdurmak. Sen duruyorsun ama zaman durmuyor, hayat akıp gidiyor. Çamaşırlar, ütüler birikiyor, ev kirleniyor, sorumlulukların kendini hatırlatıyor. Bir şekilde devam etmen gerekiyor istesen de istemesen de. Hep uyumak istiyorsun ama kaçmak istediğin her şeyle yüzleşmen gerekiyor bir noktada. Ve hareket etmeye başladığında aslında o kadar da zor olmadığını görüyorsun.

Bu sefer de başka sorular kafanı kurcalamaya başlıyor. Kendinle başbaşa kaldığında... Neden bundan hoşlanmadığını anlamaya başlıyorsun. Bu senin için büyük bir aydınlanma. Bir yolculuğa çıktığını hissediyorsun. Daha önceden aşina olduğun ama manasını belki tam olarak kavrayamadığın kavramlara bir yolculuk. Daha iyi anladığını fark ediyorsun. Demek bu yüzden yalnız yürünmesi gereken bir yolmuş.

Ve farketmeye başladığın o andan itibaren bu yolculuğun içinde olmak hoşuna gitmeye başlıyor, yalnızlık ve tek başınalık üzerine yapılan bir konuşma geliyor aklına, gülümsüyorsun.

Kendinle yaptığın bir önceki konuşmada farkında olmadan, anlaman gereken bir şeyi anladığını keşfediyorsun. Bu gelişme çok hoşuna gidiyor, doğru yolda olduğunu hissettiriyor.

Bu yolculuğun seni nereye götüreceğini bilmiyorsun ama merak ediyorsun. Belki de tutunman gereken duygu bu merak duygusudur? Belki de varacağın yer değil, yolda olmaktır önemli olan, yolda göreceklerin, yaşayacakların, keşfedeceklerin ve bunların sana katacağı hissettireceği şeyler... sana önceden anlamsız görünen yaşam belki de budur. Belki de bu yüzden her anı kıymetlidir varacağı yerden çok...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder