Öncelikle sevgili köpeğe küçük bir göndermeyle başlamak isterim.
Sevgili köpek, bugün yine yurdun kapısın önünde gözlerim seni aradı, yine aynı yerde seni görmeyi istedim, ama sen yine yoktun. Düşündüm de üzgün olduğumda değil de hep mutlu olduğumda yanımdaydın. Ben üzgünken hiç yanımda olmadın. Bu çok kötü, çok kötü köpek. Bunun beni ne kadar kırdığını hayal bile edemezsin! Ama bak, senin kırdıklarını tamir edecek biri her zaman karşıma çıkabiliyor.
.
.
.
Ne zaman kafam bişeylere bozuk olsa, evren karşıma bir dost
çıkarıyor, bir yalnızlık paylaşıcısı. Bu kez bir kediydi karşıma çıkardığı.
Yurdun içine girmişti, insanlar onu seviyor ve kimse dışarı çıkarmaya
çalışmıyordu. Gittim, onu kucağıma aldım ve bir koltuğa oturduk. Henüz çok
küçüktü, kürek kemiklerinin inceliğini hissedebiliyordum. Küçük olduğundan bir
türlü yerinde duramuyor, sürekli kıvranıyor ama kucağımdan inmeye de
yanaşmıyordu. Bir süre (ne kadar olduğunu bilmiyorum), hipnotize olmuşcasına
okşadım onu, o da hazzın doruklarında dolandı durdu. Sonra neden dedim, neden
bir çılgınlık yapmıyoruz ki beraber? Şimdiye kadar hiç böylesine büyük bir
çılgınlık yapmamıştım, aklımdan geçen gizlice kediyi odama sokmaktı. Belki de
ilk kez böyle büyük bir yasağı delmeye kararlıydım. Korkuyordum, saçma bir
şekilde delicesine korkuyordum, ya yakalanırsam? Ama bir taraftan da çılgın
ikili bu geceyi birlikte geçiremez miydi? Neden olmasındı ki? Ben onu
istiyordum yanımda o da beni. Aslında biraz bencillikti, onun fikrini almadan
onu sırt çantama koyduğum gibi odama çıkarmam. Hiç sesini duymamıştım, belki de
biraz bu cesaret verdi bana, sırt çantama koysam da sesini çıkarmayacaktı. Deli
cesareti dedikleri işte tam olarak buydu. Bir çılgınlık anında yapılan bir
hata.
Odaya geldik, ilk iş ona bir tuvalet hazırladım. Sonra birer kutu ton balığını
afiyetle midemize indirdik beraber. İlk defa tek kişilik yurt odamda bir
yabancı konukla birlikte yemek yiyordum, ilk defa bu sessiz odada yalnız
değildim. Kaloriferin altına bir battaniye serdim ve burası senin yerin dedim.
Hiç itiraz etmeden kabul etti. Az önce yemek sonrası vücut temizliğini
tamamladı ve ona gösterdiğim yerde tedirgin bir uykuya daldı.
Gelelim bana. Yemek yerkenki hırçınlığı beni biraz ürkütmedi
değil. Hayvanlarla dışarıdayken aram çok iyi, ama bir odanın içinde baş başa
kalma konusunda pek iyi olmadığımı daha önceki deneyimlerimden biliyordum zaten. Bu kez sabaha kadar uyumamayı göze almıştım. Gözüm kara bir şekilde odama
getirdiğim kediyi şimdi bir an önce bu yurttan çıkarmak istiyordum. Sanırım
ufak tefek korkularımı hala yenemedim. Kedi yanımda oldukça çok gergin
olacaktım ve bunu da hiç istemiyordum. Garip bir şekilde yeniden odamda yalnız
ve kafam rahat, sabaha kadar çalışmak istiyordum.
Ama o şu anda mışıl mışıl uyuyor ve saat 11 olmadan onu çıkarmak zorundayım.
Maalesef kedicik, ben de böyleyim işte, seni istediğim zaman hayatıma dahil
edip, istediğim zaman da çıkarırım. Ve bunu yaparken sana sormam bile. Hoşça
kal kedi.
...
Kediyi çantama attığım gibi dışarı çıkardım, çantanın içinde dolanıp durdu ama yine sesini çıkarmadı. Dışarısı buz gibiydi, tenha bir yerde onu çantadan çıkardım, bana kızmış gibi bir hali yoktu, hatta o kadar umursamaz bir tavrı vardı ki buna biraz içerledim. Sonra onu bulduğum yere, yurdun içine bıraktım, yürürken arkamdan gelmesini bekledim, hatta bunu istedim. Onu hem kovup hem arkamdan gelmesini beklemek de ne saçmalık ama! Kedi arkamdan gelmedi, tüm olan biteni umursamadı bile!
Neden umursasındı ki! Benim de ne saçma sapan beklentilerim vardı.
İşte böyle bitti bir hikaye daha, klasik Yasemin.
Neden umursasındı ki! Benim de ne saçma sapan beklentilerim vardı.
İşte böyle bitti bir hikaye daha, klasik Yasemin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder