8 Ocak 2013 Salı

Kedi


Öncelikle sevgili köpeğe küçük bir göndermeyle başlamak isterim. 
Sevgili köpek, bugün yine yurdun kapısın önünde gözlerim seni aradı, yine aynı yerde seni görmeyi istedim, ama sen yine yoktun. Düşündüm de üzgün olduğumda değil de hep mutlu olduğumda yanımdaydın. Ben üzgünken hiç yanımda olmadın. Bu çok kötü, çok kötü köpek. Bunun beni ne kadar kırdığını hayal bile edemezsin! Ama bak, senin kırdıklarını tamir edecek biri her zaman karşıma çıkabiliyor.
.
.
.
Ne zaman kafam bişeylere bozuk olsa, evren karşıma bir dost çıkarıyor, bir yalnızlık paylaşıcısı. Bu kez bir kediydi karşıma çıkardığı. Yurdun içine girmişti, insanlar onu seviyor ve kimse dışarı çıkarmaya çalışmıyordu. Gittim, onu kucağıma aldım ve bir koltuğa oturduk. Henüz çok küçüktü, kürek kemiklerinin inceliğini hissedebiliyordum. Küçük olduğundan bir türlü yerinde duramuyor, sürekli kıvranıyor ama kucağımdan inmeye de yanaşmıyordu. Bir süre (ne kadar olduğunu bilmiyorum), hipnotize olmuşcasına okşadım onu, o da hazzın doruklarında dolandı durdu. Sonra neden dedim, neden bir çılgınlık yapmıyoruz ki beraber? Şimdiye kadar hiç böylesine büyük bir çılgınlık yapmamıştım, aklımdan geçen gizlice kediyi odama sokmaktı. Belki de ilk kez böyle büyük bir yasağı delmeye kararlıydım. Korkuyordum, saçma bir şekilde delicesine korkuyordum, ya yakalanırsam? Ama bir taraftan da çılgın ikili bu geceyi birlikte geçiremez miydi? Neden olmasındı ki? Ben onu istiyordum yanımda o da beni. Aslında biraz bencillikti, onun fikrini almadan onu sırt çantama koyduğum gibi odama çıkarmam. Hiç sesini duymamıştım, belki de biraz bu cesaret verdi bana, sırt çantama koysam da sesini çıkarmayacaktı. Deli cesareti dedikleri işte tam olarak buydu. Bir çılgınlık anında yapılan bir hata. 
Odaya geldik, ilk iş ona bir tuvalet hazırladım. Sonra birer kutu ton balığını afiyetle midemize indirdik beraber. İlk defa tek kişilik yurt odamda bir yabancı konukla birlikte yemek yiyordum, ilk defa bu sessiz odada yalnız değildim. Kaloriferin altına bir battaniye serdim ve burası senin yerin dedim. Hiç itiraz etmeden kabul etti. Az önce yemek sonrası vücut temizliğini tamamladı ve ona gösterdiğim yerde tedirgin bir uykuya daldı.

Gelelim bana. Yemek yerkenki hırçınlığı beni biraz ürkütmedi değil. Hayvanlarla dışarıdayken aram çok iyi, ama bir odanın içinde baş başa kalma konusunda pek iyi olmadığımı daha önceki deneyimlerimden biliyordum zaten. Bu kez sabaha kadar uyumamayı göze almıştım. Gözüm kara bir şekilde odama getirdiğim kediyi şimdi bir an önce bu yurttan çıkarmak istiyordum. Sanırım ufak tefek korkularımı hala yenemedim. Kedi yanımda oldukça çok gergin olacaktım ve bunu da hiç istemiyordum. Garip bir şekilde yeniden odamda yalnız ve kafam rahat, sabaha kadar çalışmak istiyordum. 
Ama o şu anda mışıl mışıl uyuyor ve saat 11 olmadan onu çıkarmak zorundayım. Maalesef kedicik, ben de böyleyim işte, seni istediğim zaman hayatıma dahil edip, istediğim zaman da çıkarırım. Ve bunu yaparken sana sormam bile. Hoşça kal kedi.
...
Kediyi çantama attığım gibi dışarı çıkardım, çantanın içinde dolanıp durdu ama yine sesini çıkarmadı. Dışarısı buz gibiydi, tenha bir yerde onu çantadan çıkardım, bana kızmış gibi bir hali yoktu, hatta o kadar umursamaz bir tavrı vardı ki buna biraz içerledim. Sonra onu bulduğum yere, yurdun içine bıraktım, yürürken arkamdan gelmesini bekledim, hatta bunu istedim. Onu hem kovup hem arkamdan gelmesini beklemek de ne saçmalık ama! Kedi arkamdan gelmedi, tüm olan biteni umursamadı bile!
Neden umursasındı ki! Benim de ne saçma sapan beklentilerim vardı.
İşte böyle bitti bir hikaye daha, klasik Yasemin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder